Radyasyonun Biyolojik Etkileri

Radyasyonun Biyolojik Etkileri

ÖZET: Radyolojik görüntülemede kullanılan iyonizan radyasyon, klinik tanıda değerli veriler sağlayan ve aynı zamanda güçlü mutajenik etkisi olan hücre zedeleyicisidir. Radyasyonun canlılar üzerinde, hafif deri kızarıklığından başlayıp ölüme kadar giden zararlı etkileri vardır. Bu etkiler, alınan radyasyon dozu ve süresine bağlıdır. İnsanda görülen radyasyon hasarı, atomik seviyede olan etkilere bağlı moleküler yapının bozulması sonucunda oluşur.
Bu makale, alınan radyasyonun dozu ve süresine bağlı olarak, biyolojik etkilerinin yıllar sonra bile ortaya çıkabileceğini belirtmekte ve aynı zamanda insanları bilgilendirmeyi amaç edinmektedir.

GİRİŞ

Kaza sonucu radyasyona maruz kalan insanlarda yapılan gözlemler ve hayvanlarda yapılan deneyler sonucunda, radyasyon dozu ile biyolojik etkisi arasında belirgin bir ilişki olduğu görülmektedir. Röntgen ışınları, bulunduğu ilk yıllarda zararlı etkilerinin bilinmemesi nedeniyle hiçbir korunma etkisi olmadan yıllarca kullanılmıştır. Bunun sonucunda bazı kişiler, radyodermit nedeniyle el parmaklarını yitirmişler, bazıları katarakt olmuş, kimileri kısırlaşmış, hatta lösemi ve kanser sonucu ölenler olmuştur Ancak günümüz korunma şartlarında, tanısal dozlarda kullanılan radyasyona bağlı ölüm sözkonusu değildir .

Radyolojik görüntülemede büyük oranda kullanılan iyonizan radyasyon klinik tanıda değerli veriler sağlar ve bazen küratif tedavi şekli oluşturur. Buna karşılık, güçlü mutajenik etkisi olan hücre zedeleyicisidir (Lipscomp M.).

Radyasyonun Hücreye Etkisi

İyonizan radyasyonun bütün şekilleri hücrelerdeki etkilerini çarpıştıkları atom ve moleküllerde elektronların yerini değiştirerek gösterir ve böylece iyonizasyon meydana gelir. Hedeflenen atoma enerji transferi veya herhangi bir kaynaktan gelen ışınsal enerji saniyenin çok küçük bir kısmında oluşmasına rağmen, biyolojik etkiler dakikalar içinde değil, yıllar sonra bile ortaya çıkabilir. İyonizan radyasyonun oluşturduğu hasar genellikle suyun radyolizisiyle oluşan serbest radikallerin indüksiyonuyla olabildiği gibi, DNA'yı doğrudan da zedeleyebilir. Serbest radikaller hücre membranları ve nükleik asitlerle birleşerek mutasyon ya da hücre ölümünü indükleyen otokatalitik reaksiyonu başlatırlar Işınsal enerji DNA, nükleus ve sitoplazmada değişim yaratır, kromatinlerde hasar oluşturur, mitozu etkiler ve hücreler arası iletişim bozukluğuna neden olur

Birkaç gün süreyle, ışınsal enerjiye maruz kalındığında, hızlı bölünen hücrelerin bulunduğu dokularda daha fazla, az sayıda bölünen hücrenin bulunduğu dokularda daha az zedelenme olur. Dokulardaki zedelenmenin düzeyini alınan doz miktarı, hücrelerin kendini yenileme kapasitesi ve oksijen etkisi belirler

Radyasyon sonrası oluşabilecek iki tür hasar vardır.

1- Letal hasar; onarılamayacak kadar büyük olup, hücreyi hemen ölüme götürür.

2- Subletal hasar; bir sonraki bölünmede ya da olumsuz ortam koşullarının devamı halinde gelişebilir ve uygun koşullarda onarılması mümkündür

GEREÇ VE YÖNTEM

Tanı amaçlı olarak sık kullanılan tekniklerde maruz kalınan radyasyon dozları karşılaştırıldığında, bilgisayarlı tomografi (BT) ile radyasyona en yüksek dozda maruz kalındığı dikkat çekmektedir. Yüksek dozda iyonizan radyasyonun kullanıldığı tanıya yönelik bir inceleme olan bilgisayarlı tomografi (BT) işleminde radyasyona maruz kalınan dozun fazla olma nedeni, çekim işleminin normal grafiye göre daha uzun sürmesiyle açıklandı.

Örneğin iki yönlü akciğer grafisi çekilmesi ile maruz kalınan radyasyon 0.006-0.25 mSv iken bilgisayarlı tomografi ( BT)’ de 3-27 mSv olarak belirlendi. Buna göre çalışmalarda BT incelemesinde maruz kalınan radyasyon dozunun 50 ile 500 adet akciğer grafisinin çekilmesiyle alınan radyasyona eşdeğer olduğu görüldü.

BULGULAR

Günümüzde meleği gereği radyasyona maruz kalanlarda, ilk olarak alınan doza bağlı olarak kan tablosunda ciddi geğişiklikler (lenfositler artarma, granülositlerde ve trombositlerde azalma, lökositlerde artma yada azalma ) görüldü. Rutin olarak yapılan incelemelerde radyasyona maruz kalan hastalarda ise anlamlı bir değişiklik saptanmadı.

Görüntüleme işlemi sırasında alan içine giren ve yüksek oranda ışına maruz kalan meme, timus, kalp ve özofagus gibi akciğer dışı organlardan özellikle memede kanserleşme riskinin belirgin olarak arttığı görüldü. Toraks incelemelerinde ise radyasyon riskinin, erişkinde toraks kemik yapısında aktif kemik iliğinin az miktarda bulunması ve akciğer dokusunun radyasyonun tetiklediği karsinojenik transformasyona görece duyarsız olması nedeniyle düşük olduğu bildirilmekle beraber, yaşla ve total ışın miktarıyla ilişkili bir etkilenimden de bahsedilmektedir

TARTIŞMA VE SONUÇ

Tanı amaçlı radyolojik inceleme tetkikleri sonucunda radyasyona maruz kalmanın bugün bilinen anlamlı bir etkisi yoktur. Ancak radyolojik görüntülemede radyasyon riski, kullanılan inceleme yöntemine ve uygulama sıklığına bağlı olarak değişmektedir. Radyolojik inceleme ve izlemler sırasında maruz kalınan radyasyonun hastanın yaşıyla ve alınan dozla ilişkili olarak, gerek incelenen organa gerekse çevre organlara yapabileceği hasarın farkında olunması, özellikle çocuk yaş grubu ve 35 yaşın altındaki kadınlarda riskin fazla olduğunun unutulmaması, bu nedenle inceleme istenirken tanısal değerlere uyulması ve endikasyonların net olarak belirlenmesinin gerekliliği vurgulanmak istendi.
Top