warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/saglik/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

beslenme

Araştırmalarda; buzdolabı yerine günışığında saklanan meyve ve sebzelerin, ilk günkü tazeliğini koruduğu ve bu süreçte kanserle savaşan maddeler ürettikleri görüldü.

Current Biology'de yayınlanan bir çalışmaya göre; meyve ve sebzelerin biyolojik saati, koparılmalarından sonra bir süre daha çalışmaya devam ediyor ve hücreler aktif kalıyor. Yapılan çalışmalarda; meyve ve sebzelerin gecegündüz döngüsüne maruz kalmasının onları daha doğal ve sağlıklı kıldığı belirtildi. Öte yandan bitkileri sadece karanlıkta bırakmanın, besin içeriğini olumsuz etkilediği de iddia edildi.

Posted by Arif

BAKLA GAZ YAPAR

Kimi besinlerin şişkinliği artırıcı etkileri olabilir. Özellikle gaz yapıcı etkiye sahip olan kurufasulye, nohut, mercimek, bakla ve bezelye gibi baklagiller; erik, kayısı, elma, muz, kuru üzüm, şeftali ve armut gibi meyveleri yerken dikkat etmek gerekir. Ayrıca kabak, turp, soğan, brokoli, salatalık, patates, şalgam, şekersiz sakız (sorbitol), tam tahıllı ekmek ve yoğurt, laktoz eksikliği olanlarda süt ve gazlı içecekler de şişkinlik yakınmasını artırabilen besinlerdir. 'Gluten enteropatisi' olanlarda da buğday ve arpa içeren gıdalar, şişkinliğe neden olabilir. Yoğurt ve ayran sindirim sistemi sorunu olan insanlarda şikayetleri artırır. Ancak kişiyi rahatsız etmiyorsa, ayran ve yoğurt tüketilmesinde sakınca yoktur. Mide sağlığı için özellikle probiyotikli yoğurtların tüketilmesinde fayda vardır.

SAKIZ ÇİĞNEMEYİN!

Mide sağlığı için beslenme düzenine önem vermek gerekir. Hızlı yemek yeme, sakız çiğneme, pipetle bir şeyler içme; hava yutma olasılığını artırabildiği için bu davranışlardan kaçınılmalıdır. Gaz yapabilecek gıdaların, diyetten uzaklaştırılması yakınmaların azalmasına yardımcı olabilir.

ŞOK DİYET ZARARLI!

Posted by Arif

EKMEK VE TAHIL GRUBU

Bu grupta bulunan besinler:

Buğday, çavdar, yulaf ve mısırdan yapılmış ekmekler, bazlama, makarna, şehriye, bulgur, irmik, un, pirinç, yufka gibi besinler

Sağladığı Önemli Besin Ögeleri:

Karbonhidrat, bazı B grubu vitaminler, mineraller, posa

• 1 küçük kase pilav-makarna veya 1 dilim börek yediğinizde 1 orta dilim ekmek yemiş olursunuz.

İstediğiniz zaman ekmek hakkınızı bu tür besinlerle değiştirebilirsiniz.

• 4-6 adet bisküvi, grisini veya 1-1.5 paket kraker yediğinizde yine 1 orta dilim ekmek yemiş olursunuz. Bu tür besinlerden yediğinizde ekmek hakkınız azalacaktır.

• Vücut ağırlığınız fazla ise yukarıda belirtilen miktarlardan daha fazla yememeye özen göstermelisiniz.

ÖĞÜNLERİMİZ

Her gruptan günlük olarak tüketmeniz gereken toplam besin miktarlarını 3 ana, 2 ara öğüne dağıtırsanız, dengeli ve yeterli beslenmiş olursunuz.

Sabah kahvaltısı, öğlen ve akşam yemekleri ana öğünlerdir. Sabah ve öğle arasındaki ara öğün kuşluk adını alır. Öğle ve akşam yemeği arasındaki ara öğün ise ikindidir. Özellikle ana öğünleri atlamak yetersiz ve dengesiz beslenmenize neden olur.

Sabah Kahvaltısı

Türkiye genelinde tespit edilen yaklaşık 2 bin 400 mantar türünden 100’ünün zehirli, 10’unun ise öldürücü etkiye sahip olduğu belirlendi.

Muğla Üniversitesi Mantar Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Işıloğlu, AA Muhabirine yaptığı açıklamada, özellikle yağmurla birlikte doğadaki varlıkları dikkat çeken mantarlardan her yıl çok sayıda kişinin zehirlenerek yaşamını yitirdiğini söyledi.

Mantarların zehirli olup olmadığını anlamanın oldukça güç olduğunu aktaran Işıloğlu, 25 yıldan bu yana Türkiye’deki mantar türleri hakkında araştırmalar yaptığını hatırlatarak, "Yapılan araştırmalarda Türkiye genelinde 2 bin 400 civarında mantar türü ortaya çıkarıldı. Bunlardan 100’ü zehirli olarak bilinmektedir. Bu 100 zehirli mantardan 10’u ise öldürücü etkisi bulunan zehirlere sahip mantarlardır" diye konuştu.

Uzmanlar, yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle diyabet hastaları ve gizli diyabet riski taşıyanları şekerli besinler konusunda uyarıyor.

Ramazan Bayramı, belki de en çok diyabet hastalarını zorluyor. Şeker, çikolata ve çeşitli tatlıların bol yendiği bu bayramda diyabet hastalarının daha fazla özen göstermesi ve daha dikkatli davranması gerekiyor.

Bayramda yenen tatlı yiyeceklerin diyabet hastaları için ciddi tehlike yarattığını belirten Dr. Barış Mutluer, diyabetin, karbonhidratlar başta olmak üzere protein ve yağ ile ilişkili bir metabolizma hastalığı olduğunu hatırlatıyor.

"Kan şekerinin sürekli yüksek olması diyabet hastalığını belirleyen en önemli özelliktir. Bu hastalıktaki ana metabolik bozukluk, kan yoluyla taşınan glikozun hücrelerin içine girememesinden kaynaklanır" diyen Dr. Mutluer, şöyle konuşuyor:

Ramazan ayındaki beslenme alışkanlıklarının bayramda aniden değişmesiyle birlikte fazla yemek yemek ve aşırı tatlı tüketmek sağlık sorunlarına neden olabilir.

Uzmanlar, Ramazan ayındaki beslenme alışkanlıklarının bayramla birlikte aniden değiştirilmemesi konusunda uyardı.

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Zuhal Yargıtay, Ramazan ayındaki beslenme alışkanlıklarının bayramla birlikte aniden değiştirilmemesi gerektiğine dikkati çekerek, ramazan sonrası aşırı yemek yemenin veya fazla tatlı tüketiminin sağlık açısından bazı problemleri de beraberinde getireceği uyarısında bulundu.

Eskiden büyüklerimiz, "1 çeşit zeytin var sofrada, diğer yeşil zeytinin işi ne?" derler ve fazla gördükleri yiyecekleri sofradan kaldırtırlardı.

Böylece Ramazan sofralarımız olabildiğince sade bir hale gelirdi.

Küçükken bunun sebebini anlayamazdık, ancak Ramazan ayının, oruç tutmanın anlamını kavradıkça biz de çocuklarımıza aynı öğütleri verir olduk.

Bu sıcak yaz günlerinde herkese hayırlı Ramazanlar dilerim. 2-3 senedir Ramazan ayının sıcak havalara rastlaması sonucu insanın sabrı ve dirayet gücü biraz daha önem kazandı. Artan şehir nüfusunun büyük bir bölümünün binalar içinde veya masa başı işlerde çalıştığını ve güneşin kavurucu sıcaklarından korunmasının mümkün olduğunu düşünsek de ne yazık ki güneşin altında çalışmak zorunda olanlar için nefis terbiyesi biraz daha zor olsa gerek. Ancak büyük bir sabır ve inançla oruçlarını tutarlar, tutmaya çalışırlar.

Kanser, çevresel ve kalıtsal faktörlerden kaynaklanıyor. Genetik kodumuzu değiştirmemiz imkansız olduğuna göre, sadece çevresel faktörlere müdahale ederek kanserden korunmak ne kadar mümkün?

Kanser oluşumunda iki temel faktör rol oynar. Kalıtsal faktörleri kontrol etmek mümkün değil. Çünkü her insan belirli bir genetik kod ile doğar ve bu değişmez. Peki ya çevresel faktörler?

Sigara, alkol, hava kirliliği, sağlıksız beslenme, obezite, hareketsiz yaşam ve aşırı miktarda güneş ışınlarına maruz kalmak kansere neden olan çevresel faktörler. Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, çevresel faktörlerin büyük ölçüde kontrolümüz altında olduğunu söylüyor.

Demir, "Bu faktörlerden sadece üçünü, beslenme, obezite ve fiziksel aktiviteyi kontrol altında tuttuğumuz takdirde kanserden 1/3 oranında korunabiliriz, yani sadece üç faktöre müdahale ederek kanser riskini üçte bir oranında düşürmek tamamen elimizde" diyor.

Çağımızda sık görülen kanserden korunmak amacıyla beslenmemizde meydana getireceğimiz en önemli değişikliklerden birisi sebze ve meyve ağırlıklı beslenme alışkanlığı kazanmamızdır.

Bu şekilde beslenme alışkanlığına sahip olduğumuzda bedenimizin yaşlanma hızını olabildiğince azaltmaya başlamakla birlikte her organımızın yaşam kalitemize katacağı katkıyı da maksimum düzeye çıkarmış oluruz. Bu durum günlük performansımızı arttırır. Elbette ilave yapılması gereken çok faklı uygulamalar vardır ve bunlar buradaki yazılarımız içerisinde zaman zaman yeri geldiğinde açıklanmaya çalışılmaktadır. Kanser konusu başlı başına büyük bir konu olup birçok faktör bakımından etkilenmektedir. Bazı insanların genetik yatkınlıklarının olması onların kansere yakalanmalarını kolaylaştırır. Bazı insanlar bu yatkınlığı yediklerini ve içtiklerini kontrol ederek kısmen engelleyebilirler. Bazı insanlar ise ne yaparlarsa yapsınlar kanser hastalığına yakalanmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Uzmanlar Türkiye’de insanların aşırı tuz tükettiğini ve bu yüzden böbrek hastalıklarında artış olduğunu söylüyor.

Samsun'da bulunan Beslenme, Eğitim ve Araştırma Vakfı Başkanı Prof.Dr. Ayşe Baysal, Türkiye’de insanların çok fazla tuz tükettiğini, bu nedenle yüksek tansiyona bağlı böbrek hastalıklarında artış olduğunu söyledi. Prof.Dr. Baysal, “Sofralardan tuzlukları kaldırmak lazım” dedi.

Beslenme, Eğitim ve Araştırma Vakfı Başkanı Prof.Dr. Ayşe Baysal, eksik ya da fazla gıda tüketiminin birçok sağlık problemine neden olabileceğini söyledi. Özellikle Türkiye’de insanların yiyeceklerinde çok fazla tuz tükettiğine dikkat çeken Prof.Dr. Baysal, tuzun fazla alımının yüksek tansiyona neden olduğunu belirterek, “Tansiyonun yükselmesi böbrek hücrelerini olumsuz etkiliyor. Bugün böbrek hastalıklarının arkasında yatan temel neden aşırı tuz tüketimidir” dedi.

Özellikle çocuk ve gençlerin vazgeçilmezi haline gelen ayaküstü beslenme biçimi, sağlığımızı tehdit ediyor. Bu tür besinlerin sık tüketilmesi pek çok sağlık problemini de beraberinde getiriyor.

Çok Seçenekli, Çok Lezzetli, Peki Ne Kadar Sağlıklı?
Sağlık Bakanlığı, "fast food" adı verilen ayaküstü beslenmenin özellikle yaz aylarında çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığı uyarısında bulundu.

Fast-food diye adlandırılan bu besinlerin A ve C vitamini ile kalsiyum yönünden yetersiz olduğu kaydedilen açıklamada, bunun başta koroner kalp hastalıkları ve kanser olmak üzere hastalık için risk oluşturduğuna dikkat çekildi.

Hazır Yiyecekler Yüksek Miktarda Sodyum İçeriyor
Açıklamada, fast-food menülerinin yüksek miktarda sodyum içerdiği de belirtilerek, bu durumun yüksek kan basıncının oluşmasına neden olduğu ve mide kanseri riskini artırdığı ifade edildi. Dışarda yemek yerken uzmanların tavsiyesi ise daha çok fırında pişmiş ve ızgara besinler veya balık- tavuk içeren sandviçler.

Sağlığımız için faydalı 50 besin maddesi neler içeriyor ve bu besinlerin faydaları nelerdir:

ELMA

Pektin, Bioflanovoid, C vitamini
Kolesterol düzeyini düşürüyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

ENGİNAR

Cynarin, bol miktarda B ve C vitamini
Kan şekerini düzenliyor. C vitamini kalbi güçlendiriyor.

MUZ

Potasyum, B6 vitamini, Serotonin, Magnezyum
Rahatlatıyor ve uyumaya yardımcı oluyor.

İngiltere’de yürütülen bir araştırma, hamilelikte sağlıklı beslenmenin önemini bir kez daha ortaya koydu.

Anne adaylarının beslenme tarzıyla, çocuklarının sağlıklı yaşam sürmesi arasındaki bağ, değişik araştırmalarla her geçen gün bir kez daha güçleniyor.

İngiltere’de 2 bin anne adayının katıldığı araştırma, hamilelikte bol elma yiyenlerin çocuklarının astıma yakalanma riskini düşürdüğünü ortaya koydu. Buna göre, haftada 4 ya da daha fazla elma yiyen annelerin çocukları yemeyenlere oranla yüzde 50 daha az astım riski taşıyor.

Araştırmanın bir diğer parçasıysa hamilelikte omega-3 açısından zengin bir besin kaynağı olan balığı bol tüketen annelerin çocuklarını kapsıyor. Sonuca göre, haftada birden fazla balık yiyen anne adaylarının çocuklarında ilk 5 yılda, alerjik bir deri hastalığı olan egzamaya yakalanma olasılığı yarı yarıya düşüyor.

Doymuş yağ (tere yağ, kuyruk yağı) oranı yüksek besinleri daha az tüketin. Yeterli miktarda doymamış yağ (ay çiçek, mısırözü, soya, fındık, zeytin yağı) almaya dikkat edin. Yarım yağlı süt, yağsız yoğurt tüketin.Yağlı kırmızı et yerine yağsız et, kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye gibi) balık ve tavuk tercih edin. Süt ve süt ürünleri de (yoğurt, peynir vb.) tüketilmeli fakat bunlarında az yağlı olmalarına dikkat edilmeli.Yemeklerinizi haşlama, fırında pişirme veya ızgarada pişirme yöntemleriyle pişirirseniz yemeğe eklenecek yağıda azaltmış olursunuz.

Aşırı şekerli gıdalardan kaçınmalı ve hatta çay, kahve gibi içecekler şekersiz içilmeli veya şeker miktarı azaltılmalıdır.

Gıdalardan aldığımız günlük tuz miktarı 6 gr.ı (bir tatlı kaşığı) geçmemelidir. Bu miktara yemeklerden, ekmekten, içeceklerden aldığımız tuz miktarı dahildir. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında ilişki bulunmaktadır. Yüksek tansiyonu olanlar doktorlarının tavsiyesine göre ya hiç tuz kullanmamalı yada miktarını azaltmalıdır.

Posted by goncagül

1. Günlük olarak tükettiğiniz protein miktarını azaltın; günlük kalori gereksiniminizin %10 unu proteinlerden temin edin. Hayvansal proteinler yerine mümkün olduğunca bitkisel proteinler tüketin (mercimek, soya gibi).

2. Süt ve süt ürünlerini azaltın, bunların yerine diğer kalsiyum kaynaklarını kullanın.

3. Mümkün olduğunca suni gübreler kullanılmadan ve mevsiminde üretilen (sera olmayan) meyveler yiyin. Ekmek ve benzeri yiyeceklerin hammaddelerinin de bu şekilde üretilmiş olmasına özen gösterin.

4. Poliunsature (çok zincirli doymamış) bitkisel yağları, margarinleri, tüm hidrojenize yağları, kısacası tüm yağları diyetinizden çıkarın. SADECE SAF ZEYTİN YAĞI KULLANIN (mümkünse doğrudan bahçesinde zeytin üreten ve bundan yağ elde edenlerden alın).

5. Omega-3-yağ asitlerini düzenli olarak tüketin (balık, keten tohumu yağı, kenevir yağı).

6. Daha çok sebze ve meyve tüketin.

7. Zencefil ve zerdeçal ı düzenli olarak yiyin.

Posted by Arif

100 gram turpta 100 miligramdan daha fazla C vitamini bulunduğunu, aynı ağırlıkta bir limonda ise C vitamini miktarının daha az olduğunu söyledi.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Hurşit, mevsimsel grip, Domuz gribi ve diğer hastalıklarda vücut direncinin artırılması için dengeli beslenmenin öneminin tartışılmaz olduğunu vurguladı.

Virüslerin yol açtığı hastalıklarda vücutta neden olduğu toksik etkileri C vitaminin en aza indirdiğinin bilindiğini söyleyen Hurşit, bu nedenle özellikle gripte C vitaminin alımının önemsendiğini hatırlattı.

Yaygın olarak C vitamini denilince akla limon ve turunçgillerin geldiğini ifade eden Prof. Dr. Hurşit, 100 gramında limon ve turunçgillerden daha fazla C vitamini ihtiva eden sebzeler olduğunu ancak bunların vatandaşlar tarafından çok iyi bilinmediğini söyledi.

Bunların başında turp geldiğini vurgulayan Hurşit, turpun C vitamini açısından en zengin kaynak olduğunu bildirdi.
C vitamini kaynaklarının 3 grubu ayrıldığını belirten Hurşit, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:

Posted by Arif

Ülkemizde hızla artan domuz gribi vakaları halk arasında paniğe yol açıyor. Salgından korunmak için alınan birçok önlemin yanı sıra beslenmenin de önemini unutmamak gerekiyor.

Herhangi bir hastalık sırasında savunma yani bağışıklık sisteminin vücudu enfeksiyonlara karşı korumaya çalıştığını belirten Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet uzmanı Hülya Günsoy, enfeksiyonlarla savaş halindeki vücudun bağışıklık sistemini güçlü tutmanın elimizde olduğunu, bunun da yeterli ve dengeli beslenme ile sağlanabildiğini belirtiyor.

Dyt. Hülya Günsoy Domuz gribi ve çeşitli enfeksiyonlara karşı yeterli ve dengeli beslenme önerilerini aktardı:

Koruyucu Beslenme Önerileri

• Temel besin gruplarında dengeli dağılım temel kural
Süt ve süt ürünleri, et, balık ve kümes hayvanları, sebze ve meyveler, tahıllar dört temel besin grubunu oluşturur. Dört temel besin grubunu oluşturan çeşitli besinler, günde en az 3 ana, 3 ara öğünde yeterli miktarda tüketilmeli.

• En Yararlı Mikroorganizmalar: Probiyotikler
Bağışıklık sistemini güçlendiren yararlı mikroorganizmaları (probiyotikleri) içeren süt, yoğurt veya kefir günde en az 2-3 porsiyon/bardak tüketilmeli.

Posted by Arif

Güçlü bir bağışıklık sistemi, her şeyden önce hastalıklara yakalanmamızı önler. Bunun için yaşlı-genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekir. Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir hem de kendimizi sağlıklı ve dinç hissetmemizi sağlar.

Sağlıklı olmanın birincil koşulu doğru beslenmek! Düzenli ve dengeli beslenerek bağışıklık sisteminizi de güçlendirmeniz mümkün… Biliyorsunuz, güçlü bir bağışıklık sistemi bebeklerden yaşlılara kadar herkes için önemli. Hastalıklardan korunmanın en birincil koşulu. Bunun öneminin herkes farkında ama iş doğru beslenmeye gelince birçoğumuz yediklerine yeterince dikkat etmiyor. Oysa çok basit önlemler ve doğru besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmek zor değil! Acıbadem Poliklinik Bağdat Cad. Dyt. Evrim A. Demirel ve Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Beslenme ve Dyt. İpek Cirit bağışıklık sistemini güçlendiren besinlerle ilgili önemli ipuçları veriyor.

Anti-oksidanlar önemli

Havanın soğuması ile birlikte hastalıkların oluşum sıklığı artmaktadır. Mevsimin değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk ilk belirtilerdir.

Grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlamaktadır. Bağışıklık sistemimizin güçlü olması bu dönemde çok önem kazanmaktadır. Bizi enfeksiyondan koruyan ve toksik ajanlarla savaşan bağışıklık sistemimizdir. Güçlü bir savunma mekanizması oluşturmanın temelinde ise; yeterli ve dengeli beslenme ve antioksidan besinlerce zengin beslenme yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü bu dönemde vücut direncindeki azalmaya dikkat çekerek antioksidan etkiye sahip olduklarından A, C, E vitaminlerin, selenyum, çinko, magnezyum gibi minerallerin, omega - 3 ve omega - 9 yağ asitlerinin alımını artırmayı önermektedir. Tabi ki öncelik bu öğelerin besinlerden doğal olarak alınmasıdır. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Şefika Aydın Selçuk, “Doğru beslenerek gripten korunmanın yolları” hakkında bilgi verdi.

Sağlıklı olmak sağlıklı beslenmekle devamlılık kazanır

Yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeden eti, sütü, sebzeyi, meyveyi, tahılları mutlaka tüketmeliyiz. Önceliğimiz hep taze sebze ve meyveyi doğal beslenmeyi tercih etmek olmalıdır. Çeşitli besinlerden beslenmeyi hep vurgulasak da siz bu enfeksiyona sık yakalanabileceğimiz dönemde aşağıda belirtilen vitamin ve mineralleri içeren gıdaları sofralarınızdan hiç eksik etmeyin.

Posted by Serrâ

Gribal enfeksiyonlarından korunmada başta limon olmak üzere bol narenciye tüketilmesinin yararlı olacağına dikkat çekiliyor.

Erdemli Ziraat Odası (EZO) Başkanı Adnan Dölek, gribal enfeksiyonlarından korunmada başta limon olmak üzere bol narenciye
tüketilmesinin yararlı olacağına dikkati çekerek, bu yıl rekoltenin bol ve fiyatların ucuz olmasının bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Dölek, yaptığı açıklamada, gribal rahatsızlıkların geçmişten günümüze her zaman görüldüğünü, ancak, son günlerde ülkemizde de artış
gösteren "domuz gribi" de dikkate alınarak C vitamini deposu narenciyenin tüketiminin doğal ve sağlıklı bir yöntem olarak teşvik edilmesini istedi.

Narenciye ürünlerinin gribal rahatsızlıklara karşı ilaç kadar etkili olduğunun bilimsel olarak kanıtlandığını ifade eden Dölek, Sağlık Bakanlığının halka narenciye ürünleri tüketimi yönünde öneride bulunmasının son derece yararlı olacağını söyledi. Dölek, "Bu yıl rekolte yüksek, fiyatlar ucuz olacak. Sağlığını düşünen C vitamini deposu narenciye tüketsin" dedi.


Son yorumlar